“Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı
Sesin fotoğrafı.
Boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın
Ruhtaki üşümenin…
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı..”
Şiir: Şükrü ERBAŞ
Yeni doğan bebeğin kokusu vardır. Yaşlı insanların kokusu
Toprağın, yağmurun, denizin, yosunun kokusu
Çocukluğumuzun kokusu mesela; sobanın üzerinde ki portakal kabuğu kokusu
Nefes aldırmaz insana, kasvetin kokusu
Tenin kokusu vardır. Senin kokun, benim kokum, beraberliğin kokusu..
Burun, koku alan bir organ olduğuna göre “Burnunda tütmek” deyimi de boşuna söylenmemiştir.
Kokuları kaybedersek anılarımızı da kaybederiz.
Anılarımızı kaybedersek bir gün hafızamızı da kaybederiz.
Ne kalır geriye, ne kaldı geriye !
Gün gelir neyi özlediğimizi de unutur muyuz ?
Ayrılıkların en büyük yarasıdır özlem. Özlemi azaltabilsek, biraz dindirebilsek bu kadar zor gelmezdi ayrılıklar. Sıcacık sarılmak, bir an bakışmak, azıcık özlenenin kokusunu içine çekmek, şifa gelirdi özleyene.
Öyle ya rüzgarın da fotoğrafı olsaydı. Kokuyu getirseydi.
Hissetmenin, tende ki üşümenin de fotoğrafı olsaydı.
Usul usul ölmenin, suskunluğun, korkunun…
Ama en çok şairin de hasreti gibi kokunun fotoğrafı olsaydı
Ve özlemenin.
Neye benzerdik o zaman.
Fotoğraflar : İspanya / 2018