Tam da Burada !

Tam da Burada !

Yağmur ve toprak kokusu…

Yarı ahşap yarı betonarme iki katlı, kalın duvarlı, merdivenli, derin ve büyük pencereli, pencerelerin önünde sedirleri olan dedemden kalma bir evdi burası. Karşı ki tepelere sis çökmüştü. Yağmurlu bir gündü. Sonbahardı. Lehimlettiğim eski kuzineye odun, biraz da tezek atmıştım. Evin içi sıcak, kuzinenin içinde pişirdiğim çörek ise annemin pazar sabahları pişirdiği çörek kadar olmasa da o günleri anımsatmaya yetecek kadar güzel kokular yayıyordu. Dışarıda serin ama soğuk olmayan bir hava vardı. İçime çektiğim oksijen, bütün hücrelerime kadar ilerliyor, şakaklarım ve göz kapaklarımda ki ağırlık, yerini tuhaf bir rahatlamaya bırakıyordu. Annem artık yaşlanmıştı. Bütün hayatım boyunca hem annem, hem babam, hem de çocuğum olmuştu. O da eskisi kadar konuşmuyor, her zaman ki gibi örgüleri ile meşgul oluyordu. Ara sıra anılarını ya da karşıda ki evlerde yaşayanların hayatları ile ilgili hikayeleri anlatıyordu. Her seferde ilk defa dinliyormuşçasına keyifle dinlemeye başlıyordum. Gelin oluşunu, babamı, anneannemi, babaannemi, büyük nineyi, sevdalarını, düğünlerini, kınalarını, pazarlarını, karda kışta yatsı namazından sonra “lüks” dediği lamba ile yaptıkları ev oturmalarını, sohbetlerini, ipe dizdikleri kuru etin tadını, ayaklarına giydikleri mestleri, lastik ayakkabıları, derede kara kazanla çamaşır yıkadıkları günleri dinleyerek dalıyordum uykuya. “Tam da burada” dedim içimden anneme. Böyle huzurlu gidelim…

Gönül günlüğünden bir hikaye/2014

Fotoğraf: Çamlıdere / 2025

60

No Responses

Write a response