Bir arkadaşlık hayal et, bir dostluk, bir eş, bir aile… Mesela koca bir sınıfta göz göze gelip, aynı şeyi düşündüğün bir arkadaşın; benzer şeylere gülümseyeceğini bildiğin bir dostun; nerede olursa olsun zamansız şarkıları, farklı anlarda dinlerken aklına düşen sevdiğin; sıcak bir çorbanın kokusunda hatırladığın doğduğun büyüdüğün evin, ailen, çocukluğun…
Aynada kendimize bakar gibi baktığımız insanlar vardır hayatımızda. Her düştüğümüzde kaldıran, her ağladığımızda göz yaşımızı silen, el uzatan, yeri gelip sırtlayan, hayatımıza yeni yollar açan, güç veren, destek olan, üzüldüğümüzde daha çok üzülen, sevindiğimizde bizden çok sevinen, sarıp sarmalayan, cesaretlendiren, göklere yükselten, güven veren, yanındayken dünyanın değiştiği, dünyamızı değiştiren insanlar ve kendiliğinden olagelen şeyler vardır.
“En güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen, güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre sırtını dayadığın bir nesne, birden bire giderse sen de o yöne doğru devrilirsin. Yani bunun güçsüzlükle alakası yok” der Sigmund Freud kızına yazdığı mektupta.
Hayat zamanlı zamansız alır sevdiklerimizi bizden. Bir gün çocuklarımız kanat takıp, kendi hayatlarına uçar. Sevdiğimiz dostlarla aramıza zaman ve mekan girer. Hiç ayrılamam dediğimiz, yanındayken özlediğimiz yar bile bir anda el oluverir. Gün gelir ayrılır yollar. Dünyalar değişir, tercihler değişir, koşullar öyle gerektirir. Hayatın akışı içinde başka bir yol bulur kimi ya da bazen ölüm koparıverir sevdiklerimizi.
Yıkılırız…
Yıkılmak güçsüz olduğumuz anlamına gelmez. Sadece başkasının aynasında kendimizi gördüğümüz anlamına gelir. Sevgi ve ilgi beklemek, iyi ve değerli hissetmek için başkasının gözlerinde kendini aramak, birine dayanmak, sorumluluğu onlara yüklemek, ötekileri suçlamak, kendimizi kandırmaktır ve bizi hiç bir yere götürmez. Halbuki başımıza gelenleri ya da gelmeyenleri, dürüstçe değerlendirmeli ve önce kendimizle yüzleşmeliyiz. Dışarıdan gelmesini beklediğimiz her türlü iyi halin, aslında zaten var olduğunu bilmeli ve içimizdeki aynada kendimizi görmeyi öğrenmeliyiz. Başkası bizi değerli hissettirmese de değerli olduğumuzu, düşmemek için birinin bizi tutmasını beklemeden, kendi elimizden tutup, kendi gücümüze dayanabileceğimizi, aslında göz yaşlarımızı sadece bizim silebileceğimizi bilmeliyiz. Hiç bir zaman kimsesiz değiliz bu hayatta ama zaman zaman tek başına olduğumuzu, olacağımızı kabul etmeliyiz.
İçine dönüp, kendi gerçeğine cesaretle bakmalı insan. Belki görecekleri hoşuna gitmeyebilir. Fark etmeli, değişmeli, değiştirmeli, değiştiremediği yanlarını da kabul etmeli ve her haliyle sevmeli kendini. Sadece kendiyle verdiği mücadeleyi kazanabilir ve işte o zaman verdiği emek ve çaba boşa gitmez. Kendiyle iyi ilişkiler kurabilen, iyi vakit geçiren, destek olabilen, sevebilen, bağımlılıklardan kurtulup sağlıklı bağlar kurabilen insan, aynı zamanda kendine yeten insandır.
Çünkü bütün güç, madden değil manen içimizdedir.
Ya yenileceğiz ya yenileneceğiz !
Ne zaman mağlubiyetle kendi kendime kalsam ki hayat döngüsü içinde çokça başıma gelen bir şeydir; güçlenerek çıktığımı fark ederim. Bilirim ki anlamam gereken bir şeyim var. İçime döner, bir yol bulur, insanlar tanır, yeni yerler görür, öğrenmeye ve yenilenmeye çalışırım. Ve şimdi bu süreçlerin ne kadar değerli olduğunu, beni ben yapan yollarda yürüdüğümü, geri kalan hayatıma heyecanla baktığımı fark ediyorum. Hem de bu sıkışmış hayatımın ortasında.
Dünya sonsuz huzurlu ve mutlu olabileceğimiz bir yer değil, anlayabileceğimiz bir yerdir aslında. Ve ancak, anlarsak tüm perdeler aralanır…
CANIM ABİME…
Fotoğraf: Kastamonu / 2020
sevgi
03 Nisan 2025Kalbine bakma köşesi…